Topuklarını vurarak
Kaldırım taşlarına
Bir sızı yaklaşmakta
Postal sesleriyle bir eşkıya
Ayrılığa ağlamakta
Yüzlerimizi düşürelim geçmiş tüm zamanlara
Çiçekler bastıkça gülüşlerimizi
Kışlar yaklaşmakta
Tüm sözler tükenmiş olabilir
Alnımda kalabilir dudaklarının izi
Bir hıçkırık boğazımı yırtmakta
Susmalıyım
Bu kent yıkılabilir
Artık anladım
Sahibi değilim zamanın
Bir anda bir çınar
Kökünden yıkılabilir
Ölümcül bir suskunluğa dalıyor gözlerim
Bilmem kaç yüzyıl
Mahkum kalabilir yüreğim
Aşklar çürüyebilir
Hiçbir nota içine sığmıyor kederim
Ne sap oluyor
Ne saman
Biliyorum Fırat suyu
Kör olsam da
Sağır olsam da
Asice akıp gidecek yoluna
Bu dert beni bitirebilir
Toplu katliamlar sarıyor düşlerimi
Sökülüp itlere sunuluyor ciğerlerim
Dört duvar
Demir kapı
Bu küf kokusu saçlarımı ağartabilir
İstanbul!
Bu bin yıllık öfke
Denizlere sürebilir seni
Ve her dolunayda
Boğazda onsekiz yaş aşkı yaşanabilir
Gece karası bir çaresizliğe değiyor tenim
Koklasan
Kokusu güldürebilir
Bir kurşun gerek beynimden önce
Susturmak için yüreğimi
Bir el sormaksızın tetiği çekebilir
Tüm bayrakları indiriyorum
Ey zulüm
Ey sebepsiz ölüm
Kapılarım çalmadan açılabilir
Ve
Zihnimi kazıp
Gözlerimi deşip
Alsın artık Tanrı
Ona sitemim
Her geçen gün artabilir!
İstanbul – 2003
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz