soğuk bir nefes midir ensemizde hissettiğimiz
diken diken ürpermesi midir tenimizin
geçse de yıllar benimseyemediğimiz
içimizden atamadığımız bir korku mudur ölüm
kopup gitmek midir bilinmeze el bile sallayamadan
karanlıkta yalnızlığın sonsuzluğu mudur
suskunluğu mudur dillerin lal ötesi
gözlerin kararması mıdır ışıkların donduğu
hiç birine yılgın değil içimdeki korku, ama;
toprak üstü severim çiçeği koklamayı
yüzümü kök gıdıklaması değil temel altı
gideceksem severim güllü dikenli yolları
servi altı nöbet beklemeyi değil
severim bir kara gözlüyü, deniz renklimsin diye
ağlarım hasret yüklü gecelerde
şiirler yazarım sevgiliye
platonik olsa bile
ağlayamaz ölüler, sevemez sevilemez
gülemez, günah işleyemez boyunu aşan
acıkınca bir duru suya ekmek bile çalamaz
bir çalar saatleri yoktur
sabah koşturmaya uyandıracak
ne de cebinde bir hapı ağrısını unutacak
hesap kitap bilemez ay sonunu getirecek
işsizliğini bahane edip yollara dökülecek
mitinglerde pankart taşıyıp
ağız dolusu sloganlar savurarak
gecekonduları yıkılamaz
karakışın ayaz gecelerinde
lodosları olamaz
bir kömür sobasının geri tepen dumanında
halay çekemezler
davul zurna eşliğinde
oturup ağlayamazlar
yağmayan yağmura bereket niyetine
ninniler söyleyemezler
sallanmayan beşiğe
ve ağaçları ve böcekleri ve çiçekleri
bulutları ayı güneşi kayan yıldızları
seyredemezler
ufuk çizgisinde
bırakın beni ağlayayım
bırakın seveyim
bırakın konuşayım
yazayım, haykırayım
ölüm bir huzur ise sunulan
bize altın sinide
bırakın beni ne olur
bırakın beni
bırakın
ben almayayım…
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz