1.
Sanırım, ellerinden tutmalıyım.
Bir ikindi vakti gibi durmalıyım önünde, ortada.
Tüm anlamsız çabalarımı bir yana koymalıyım.
Sanırım, yangın olmalıyım,
yanmalıyım!
nasıl yanıyorsa senin yüreğin,
nasıl yanıyorsa ellerindeki çiçekler.
Sonra,
aslında,
acı yüklü kervanlar da geçip gitmeli, Kudüs surlarının önünden.
esmer bir erkek çocuğu gibi büyümeli intifâda.
Sanırım,
bir taş daha atmalıyım,
bir taş daha!
ve sonra,
bir taş daha olmalıyım.
büyükçe bir taş,
bir taş daha!
2.
Sanırım ellerinden tutmalıyım.
Boynu tutulmuşlara sırtımızı dönüp çekilmeliyiz,
Daha kuzeyden, daha batıdan.
Ancak böyle kırılır değil mi?
RamallahÂın,
KâbilÂin
Ve İstanbulÂun zincirleri.
Ve hemen duaya koyulmalıyız ardından,
“yetişin hüznün coğrafyasına, ey! hüznün peygamberleri!”
3.
ve gece saat 3Âü vurduğunda,
sanırım ellerinden tutmalıyım.
Bir söylentidir diye değil a!
Öyle olması gerektiği için.
Azıcık aralanmalı koyu bulutlar,
Işık dokunmalı azıcık senin bahçene,
Ve benim bahçeme de doluşmalı yetim kuşlar.
4.
Sen uyurken,
Zayıf adamlar yürüyordu, Filistin sokaklarında.
Toplarına kin yüklüyordu tanklar.
Ebed müddet bir kin.
MuhammedÂin küçük kardeşinin, kefene ihtiyacı kalmamıştı artık.
Sen uyurken,
Ve ben uyurken,
Kudüs
“Ağla ey Salahaddin!” diyerek ağıt yakıyordu.
Beline bağladığı kilolarca bombayla birlikte patlıyordu,
MuhammedÂin öteki küçük kardeşi,
Rüyasında.
Rüyasında, rüya göremiyordu diğerleri.
Ben mi utanmalıyım?
Ben mi?
Yoksa ben mi?
Tarihin ilk başladığı günden beri, herkes mi alçaklığı seçiyordu?
Sen uyurken,
Ben uyuyordum.
Ve biz uyurken,
Ölüyordu,
bahçemizde tanklarla oynayan esmer küçük bebekler.
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz