Elde çanta, yol gezeriz yazları;
Haçka Yaylası’nda yorduk dizleri,
Mustafa Baba’nın tatlı sözleri;
Çekti bizi yaylalara; yayladık,
Çay başında yârân ile çayladık…
Haçkalı Hoca’dan almış izini;
Mevlüt Baba’nın dinledik sözünü..
Kaçınca terâzilerin vezîni;
Deprem oldu, kıtlık oldu; ağladık,
Nâdim olup; Hakk’a gönül bağladık…
Geçip gitti dostun dosta garazı,
İşte, aşta, hîle-hurda marazı,
Vezînini bulur bulmaz terâzi;
Hoca Baba Dergâhı’na damladık;
“Vird-i Sübhân” eksiğini tamladık..
Taş atımı minareler görünür,
Dere, tepe câmilere bürünür..
Tüm yaylalar misk-ü anber sürünür;
Üstümüze sine sine kokladık,
Hamdi, şükrü az gördükçe çokladık..
Rehberi olanlar dağları aşar,
Rehbersiz kalanlar; düz yolda şaşar,
Bîçâre kalınca; gözleri taşar;
MürşÃ®’din izinde, izler izledik;
İzinin sonunda yolun gözledik…
Ayaklar Allâh’a ulaşsın diye,
Allâh Boyası’na bulaşsın diye,
Cennet-i Ãlâ’da dolaşsın diye;
Ayağın peşinde, yollara daldık,
Rahmet Pınarı’ndan nasipler aldık…
Sözümü bitirem; Dinleyin hele!
Dermânın arayan, Mürşide gele!
Dertleri dağları aşsa da bile;
Diyerek Sılaya doğru yollandık;
Dallı Mustafa’yım; yine dallandık!
Sarıcakaya – 08.08.2004
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz