yalnızlığı çalıyor saat tiktakları
bir maestronun kolları gibi,
akrep yelkovan.
her hareketiyle zamanı siler.
off yüreğimde bir sıkıntı saatli bomba…
önümde bir paket sigara
gayri ihtiyari uzanıyor ona elim
çakmağın sıcak nefesiyle yakıyorum.
benimle birlikte yanan bir şey olsun diye…
her nefeste açılan bir yara
ve o iğrenç suratı yüzüme vuran
aynadaki lanet görüntü;
sigara dumanıyla puslanmış
yıkılmış bir evin penceresini andıran,
dört günden beri silinmemiş bir gözlük arkasından bakan yenik gözler…
off yüreğimde bir sıkıntı saatli bomba…
sigaram tükendi tükeniyor
bense hala için için yanıyorum.
aynadaki pislikse hala orada
defolup gitmiyor bana inat.
şimdi sırıtıyor da üstelik,
o yüzüyle ki bir acuze-sanat.
ne yapmalıyım ki kurtulmalıyım?
aynayı mı kırmalı?..
ama hayır!..
bana görünmek için başka aynalar bulur…
off yüreğimde bir sıkıntı saatli bomba…
buldum yoketmenin yolunu;
benim gözüme görünemeyecek.
ve o pis suratını başkalarına gösterip rahatsız edemeyecek…
nasıl mı yapmalıyım?
tabii ki jiletle
hemen traş takımıma koşuyorum.
işte başka bir niyetle açmayacağım bir jilet..
bu mukaddes görevi yapacak
mukaddes silahı özenle taşıyarak
yerime dönüyorum..
ve aynada bana pis pis sırıtana
biraz sonra başına getireceğim belayı düşünerek sırıtıyorum…
yüreğimde hala bir sıkıntı saatli bomba…
saate takılıyor gözlerim..
akrep ve yelkovan aşkını düşünüyorum son kez.
yelkovanın akrebin etrafında dolanarak,
ona iltifat etmesini
ama kabullendirememesini..
ama günün yirmi dört saatinde yirmi dört defa sabırla gayretini
merak etme yelkovan
onun senden ayrılamayacağı anı vereceğim sana
az kaldı..
saat dördü yirmi geçiyor..
işte vaktidir diyerek saati yere çalıyorum…
tiktaklar sustu artık..
yelkovan akrebin kollarında ölüm uykusunda..
ama benim yüreğimde çalıyor hala saatli bomba…
herbirinden özür dilediğim
yüzü açık masaya yatmış
benden utanan kitaplarımı okşuyorum…
dönüyorum aynadaki lanet görüntüye
ve gözlerinin içine baka baka
yavaşça sürüyorum jileti bileklerime…
ince bir sızıyla beraber kızıl bir yol çiziliyor.
ohh sıcak kan kokusu burnuma geliyor
güzel bir makyaj olur kan kırmızısı diye
aynadakinin yüzüne bulaştırıyorum kanımı.
ve dudaklarını boyuyorum.’
‘bir öpücük versene tatlım! ‘ diyorum..
ve aynadaki pislik inadına hala sırıtıyor
‘bak sararmış halimle cimbomluyuz işte’ diye…
gül gül diyorum..
bu senin son gülüşündür.
girdin kafese lanet kuş,
boşa kanat çırpışındır…
‘merak etme diyor…
son gülen hep ben olacağım…
üstelik benim ölümüm sana gülmekten olacak..
kopacağını mı sanırsın benden
cehenneminde bile ben olacağım..’
‘hayır rabbim diyorum…
bana vereceğin ceza bununla olmasın…’
‘boşa yalvarma diyor
zayıflamış gözlerinle iyi bak ben senim,
sense ben.
iyi bak saçlarım senin dertlerinle döküldü…
uykusuz geçen gecelerinden dolayı gözlerimde moraran bu halkalar…
yaktın kendini gafil
her defasında yaptığın gibi
yine yanlışı seçtin…’
‘sus diyorum
son defa sus.
yalvarıyorum.’
hırsla aynayı yere çalıyorum…
ohh yüreğimdeki saatli bomba sustu susacak..
sendeliyorum..
gittikçe puslanıyor görüntü.
gözlerime siyah bir tül geriliyor.
ömer hayyam şarabı bu olsa gerek diyorum…
ölüm de olsa sonuçta kim tatmak istemez bu şarabı..
nerdesin ha?
nerdesin lanet görüntü..
sustun işte
s u s t u r d u m s e n i d u r m a p i s l i k s ı r ı t s a n a?
o h k a y b o l d u
y ü r e ğ i m d e k i s a a t s u s t u
sus+^&’! %&….
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz