Bir çocuk tanıdım
sokak başlarında
kamburlaşmış sırtı
tarihin gazabına uğramış
çil yüzü sararmış
zührevi hastalıklarda
bekleyişlere bürünmüş
bronz bakışları…
Viran viran yıkıntılarda
kayıp edilmiş umutları
tüm yakınları
belli ki
ürkütmüş yalnızlık
kuş yüreğini
kin okunuyor
müphem duruşunda…
Feryat figan sesleri
hâlâ,
unutulmamış yıkıntılarda
kulaklarında,
doymak bilmez
ateş sesleri
ve kara buluta bürünmüş
duman,
kara duman
sevdaları
alıp giden duman…
Elleri
perçemine uzanıyor
annesini hatırlar
bir damla
bir damla gözyaşı
düşer çil yanaklarına
anası
alnından bırakılan perçemi
çok sevmiş olmalı
nasırlaşmış kirli elleri
titrer üşür
cebine sokar…
Sorgulayan
yabancı bakışlarla
çevresini süzer
sorar,
soru sorar kendine
kimse farkında değil
yıkık çocuğun
sıska,
körpe vücudu
sıkışmış yabancı
kaldırımlarda…
Ben
süprüntülerin
çocuğu değilim
haketmedim yalnızlığı
haketmedim sürülmeyi
endamından okunuyor
sorgulayan gözleri…
Sesler duyuyor
buğulu, anlaşılmaz
anlamıyor çocuk
konuşulan dili
irkiliyor çocuk yüreği
ve anlıyor
ilk kez farkı
bu beton
bu beton yığınlarına
ait olmadığını…
Tarlalarda,
çiçekli bahçelerde
büyümeye çalışmıştı
sevimliliğini
doğadan almıştı
dağlara,
dağlara uzanmıştı hayalleri
dağlarla ışıldamıştı
bronz bakışları
büyülenmişti
anasının yanık türkülerinde…
Kayıp çocuk
özlüyordu annesini
özlüyordu
babasının “lo kure mın” deyişini
doğduğu köyü özlemişti
dönmek,
dönmek istiyordu
özgür oyun alanlarına
ağaç
ağaçlara tırmanmak
arkadaş
arkadaşlarıyla özlem
özlemlerini paylaşmak
paylaşmak istiyordu…
Sokak başlarında
terk edilmiş
çocuk yüreği
soluna sağına bakınarak
üşüyen elleri cebinde…
Umursamaz
vurdum duymaz
yığınlara katıldı
yürüdü yürüdü
kayıp oldu
kayıp çocuk
betonlaşmış
yürekler arasında…
Tanıdık bir ses
tanıdık bir ses
arıyordu
kayıp çocuk…
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz