Cebimde bir milyon, elimde sigaram.
Çayımı yudumlarken, Orhan abi’nin saz tıngırtısı;
“Sen farklı birisin…” sözleri düşündürüyor beni,
Ben sana hiç farklısın demiş miydim diye,
Düşüncelere daldım.
Daldıkça hatırladım.
Sana 3 Temmuz günü söylemiştim.
Migros’ta en sevdiğin krakeri yerken.
Söyledim ama sen duymamak istermişçesine;
“Sen de yer misin?” diyerek geçiştirmiştin.
Bilinçli mi yaptın bilmiyorum,
Ama bildiğim tek sey sana farklı olduğunu,
Söyledim, bir kere de olsa.
Peki ya McDonalds’da yemeği beleşe getirmek için,
O kızıl saçlarından bir tel koparıp içine koymana ne demeli!
O zaman da söylemiştim.
Hayır! Söyleyecektim ama ,
Sana zarar gelmesinden korkup
Senin için telaşlanmıştım.
Ben hep telaşlanmıştım,
Sen farklı olmaya çalıştıkça.
Hayatı dolu dolu yaşayıp
Göstermek istiyordun herkese sevgini.
Abinin trafik kazasında ölümüne rağmen,
Unutturmaya çalışıyordun, içinde kopan fırtınaları,
İnsanlara, bana ve kendine.
Ama sen hep hüzünlüydün; en sevinçli gününde bile.
Monoton buluyordun; yaşayışımı, arkadaşlarımı ve beni.
Rahatsız etmiyordu seni, benim nasırlaşmış hayatım.
Tıpkı senin renkli hayatının beni rahatsız etmediği gibi.
Kuş gibi özgür olmak istiyordun.
Benim kurbağayı oynamam umrunda değildi.
Kuş kanatsız zıplayabilirdi belki kurbağa gibi.
Ama kurbağa kanatlanıp uçamazdı; kuş gibi.
Ve sen de bunu biliyordun.
Bildiğin için üstelemiyordun.
Üstelemediğin için hem sen mutluydun, hem de ben.
En azından birbirimize böyle söylüyorduk,
Her ne kadar yalan olsa da.
Sen mutsuzdun senin gibi olamadığım için.
Ama huzurluydun yanında olduğum için.
Aramızda ne çok fark vardı ama bir o kadar da benzeşiyorduk.
Biz birbirimizi tamamlıyorduk; bir elmanın iki yarısı gibi.
Ben Samsun içerdim; sosyalist demokratlar gibi.
Sen tüm burcuvazi tavrınla Marlboro’dan şaşmazdın.
Akşam oturup vakit geçsin diye ,
Şiddet flimleri seyretmek istediğimde,
Ya bir müzik kanalı açardın,
Ya da televizyonu kapatıp Mustafa Sandal’ı dinletirdin bana.
Felsefe kitaplarından büyük haz alırdım,
Sen bana şiirlerini okutuncaya kadar.
Satranç oynamak istediğimde,
“Kız tavlasına var mısın?” deyip beni oyalardın.
Ama ikimiz de yakamozda sarhoş olurduk,
Ellerimizdeki biralarla.
Ben hep sarhoştum,
Seni tanıdıktan sonra,
Ne biraya ihtiyacım vardı,
Ne de yakamoza.
Şimdi;
Ben hiperaktif çocuklar gibi hareketli,
Melekler kadar saf duygularla dolaşırken,
Sen ise hiçbirşeyi paylaşmadığın bir yabancıyla,
Tek bir vücut olmakta kendini zorluyorsun.
Yanyana iki yabancıyı oynuyorsunuz.
Ben ise yalnızım ve kendimde seni buluyorum.
Ağaçlar karşımda rüzgarın esintisiyle boyun eğerlerken,
Sen ise isyan edemiyorsun, yıllarca sana emek verenlere.
Nasıl sitem edebilirsin ki; annene, babana ve kocana.
Suçlu kim diye sorma, bulamazsın.
Sendeki; o aşkı hiçe sayan sen varken.
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz