yitik kalbin hüznünde gördüm
yitirilmemiş kalanlar vardı
ananın çocuğunu sarmaladığı gibi
yitirilenleri bırakıp kalanlara sarılmak
o sıcaklıkta gördüm ışığı
ümidin hep kalacağını
huzurevindeydi
beli bükük Leyla teyzenin yüreğinde
Bekir amcanın feri sönmüş bakışlarında
kirli elleriyle çay yudumlayan
Kütahya’nın kömür taş ocaklarında
hayata veren sıcaklığı
ümidin hep kalacağını
kırık kuşların kanatlarındaydı
esen dudaklara dokunuşta rüzgarın
dalı kopan hüzün bakışlarda ağaçların
ana yüreğinde kopan fırtınalarda
fırtınayı dindiren ılıklığı
ümidin hep kalacağını
dağ köylerine yağan güz yağmurlarındaydı
hüzün yağarken
ceviz ağacına bırakırdı
ağlardı sessiz terk edilen dağ çileği
boşluğa konan kelebeğin
kanadında saklı
ümidin hep kalacağını
işten çıkarılan delikanlının yüreğindeydi
terk edilişi sindirememenin koynunda
kaçak sevgililerin
gizliden bir yerde buluşmalarında
zamanın hayatın gözüne bakışı
ümidin hep kalacağını
isli han odasındaydı
memleketten sürülmüş sürgün yüreklerde
kırışık gömleğindeki solgun renklerin
dumanı göğe kavuşturan tütünde
tahta gıcırtısıyla çıkarken merdivenlerin
bekar odaların ruhuna
anladım saplanmıştı
ümidin hep kalacağını
at koşturan askerin yularındaydı
mataradan çıkan gurbet kokusu
içine sinen korkuyu papatyalara salarken
bir can düşse de
düşmeyen canlar içinde
tabutun içine girer saklanırdı
bitti denilen yerde
kır çiçekleri gibi açar yine çıkardı
anladım bu dünyada
ümidin hep hep kalacağını
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz