Nasıl başladı bilmiyorum ama, sonu baştan belliydi. Mutlu başlayan her aşk mutlaka bir sorun bulurdu içinde. Zaman tekerrür ederdi. Nihai acı sarardı tüm bedenini. Kötü biterdi sonu, mutlu başlayan her hikayenin. Hatırlarmısın bilmem ama, tıpkı yeşilçam filmleri gibi. Yeşilçam yalan söylemezdi…
Nasıl başladı bilmiyorum ama, tadı şarap kadar güzeldi. Bir duble ile sarhoş mu olunur dedik, ama öyle bir sarhoş olduk ki birbirimiz kaybettik. Çok hikayeler okumuştuk içinde kendimizi bulduğumuz, ama belki de ilk defa bu hikayeydi içine konu olduğumuz. Ön kapakta sen, arka kapakta ben…
Nasıl başladı bilmiyorum ama, gelişin bitişinin habercisiydi adeta. İki kişilikti bu hikaye, başrollerde sen ve ben. Üçüncü bir kişiye yer yoktu. Üçüncü bir kişi geldi ve hikaye bozuldu. Bu bir hikaye ise sonu da olacaktı şüphesiz. Herşey o kadar çabuk yaşandı ki, o kadar çabuk tüketildi ki satırlar, girişi yaptık, sonucu yaptık ama bir türlü geliştiremedik. Meğer ne kadar da tembel öğrencilermişiz seninle…
Nasıl başladı bilmiyorum ama, bitişini mıh gibi kazdım aklıma. 28 Kasım akşamıydı, dünyam kararmıştı adeta. Aylarca emek verdiğim sınav kötü geçmiş ve kendimi bırakmıştım sevdiğimin kollarına. Derken apansızca bir sızı yapıştı canıma. Çünkü hayat ikinci golünü atmıştı bugün bana. Hani demiştim ya bu hikaye iki kişilikti diye, üçüncü bir kişiyle gelmiştin karşıma ve bu yüzden bu hikaye kalktı tozlu raflara…
Nasıl başladı bilmiyorum ama, gidişine kadeh kaldırıyorum her akşam saat 12'ye 10 kala. Çok manalıdır aslında bu saat. Özel anları unuttuğumu sanma! İlk defa bu saatte yazışmıştık seninle, bu saatte koymuştuk adını yarım bırakacağımız hikayenin. Sen İstanbul'da, ben Urfa'da. Dedim ya sonu baştan belliydi ama, ben yine de sıkı sıkıya bağlanmıştım sana, belkii diyerek koca bir umutla…
Nasıl başladı bilmiyorum ama, başımı döndürdü adeta. "İkimizin de birbirimizin sevgisine ihtiyacı var" sözüm yasaklar koydu kitabımıza. Yazamadan, yaşamadan elveda dedik satırlarımıza. Ve elimizle kazdık, ve elimizle attık dipsiz kuyulara. Islattık satırları, ıslattık yazıları, kanattık kanamaya mahkum yaraları…
Nasıl başladı bilmiyorum ama, ben alışamadım yokluğuna. Senden sonra herşeyi bıraktım bir kenara. Bir haftadır işe bile geç kalıyorum mesela. Her defasında kariyer yapmak istiyorum derdim ya, beş parasız bir sarhoş olucam galiba. Ya da şarap şişesiyle uyurken bulucaklar bir sokağın başında. Ben biliyorum, benim sonum baştan belliydi…
Nasıl başladı bilmiyorum ama, her defasında bıçak gibi saplanıyor bağrıma. Ben İstanbul'u yüreğimin başkenti seçtim, çünkü sevdiğim orada ama kimin umurunda? Islattım bu satırları gözyaşlarımla. Son kez bağışla ve kusuruma bakma…
…Ve nasıl başladı bu hikaye bilmiyorum ama, hiç bir yürek yetmez bu hikayeyi okumaya. Ben yazdım, sen sildin. Ben geldim, sen gittin. Gittin ve bittin. Sabredemedin hikayenin devamını okumaya. Her ne kadar sonu kötü bile olsa bekleyemedin, çok acele ettin. Daha başını bile anlamadan, sen sonunu merak ettin. Duramadın ve son sayfayı çevirdin. Gördün işte hikayenin sonunu ve ben tamamlayamadan yarım bıraktım işte…
Şunu unutma ki; hiç bir zaman tamamlanmayacak bu hikaye.
Çünkü sen gittin ve beni benden ettin.
İŞTE BU YÜZDEN YARIM KALAN BİR HİKAYEYİZ SENİNLE…!
4 ARALIK 2010 / Şanlıurfa
Puan:
Yorumlar
Yorum Yaz