Üye Girişi »     
Yılların İzleri

Oğlum Efe’ye

Yaşam tasarlanmış bir sinema filmiymiş meğer,
Geç anladım bu filmin en sonunda biteceğini…
Senaryoda rol alan kahramanlar terk etti,
Seyirciler yapayalnız bıraktı başrol oyuncusunu…

Karlı bir ikindi vaktinde, dumanlı, kapkara olmuş bir dağ gibiyim şimdi.
Suretimin çizgilerini, yüzümün gerçek şeklini seçmek her babayiğidin harcı değildir ha!
Aynaya baktığımda ben de yakıştıramıyorum bu yüzü kendime.
Ben miyim bu?
Işık ışık parlayan gözlerime hüzün çöken,
Hayatın kalıntılarını taşıyan yüzümdeki izler,
Silinemez olmuş o derin çizgiler…
Neden, nasıl olduğunu bilmeden kırışıverdi her bir yanım,
Farkına bile varamadan…
Benim de saçlarım kömür karası gibiydi,
ޞimdiki kar tanelerinden tek bir tanesi düşmemişti saçımın bir teline.
Önceden titremezdi ki benim ellerim böyle,
Sizin gibi sapasağlam tutardım kaşığı, çatalı,
İçtiğim suyu da dökmezdim yere.
Ekmeği kendim bölerdim ve kendim yapardım her işimi seve seve…
Benim ellerim de titremezdi ki böyle…

Daha on dördümde verdiler beni.
Telli duvağı saçıma takıp, gelin etmişlerdi çocuk yaşımda.
Mehmet’im pek iyiydi ya,
O da iki yıl önce gitti yanımdan.
Bir daha gelmeyecekmiş, bu hayat yetermiş ona.
Beni de bekliyormuş yanına,
Kara toprağa da birlikte uzanalım demeye getiriyordu, boylu boyunca…

Beni Mehmet’e verdikten birkaç yıl sonra doğmuştu oğlumuz Hasan.
Tam dört buçuk kilo, aslan gibi bir yiğit getirmiştim dünyaya.
Çocukken hiç yerinde durmaz, ona buna sataşır,
Kavga ederdi komşunun çocuğuyla.
Yumurtalı makarnayı, bol naneli şehriye çorbasını severdi en çok.
Yüzüne bakmaya doyamazdım.
Büyüdü, yakışıklı bir delikanlı oluverdi bir zaman sonra.
Evde durmaz, yüzüme bakmaz oldu eskisi gibi.
Bir kız sevdi.
Hollanda’dan gelmişlerdi bir kaç aylığına.
Aşık oldu, evlendi sonra.
Hayattaki tek bağımız, bize yaşamı sağlayan oğlumuz,
Canımız, Hasan’ımız gitmişti gurbet ellere.
Göremez olmuştuk yüzünü.
Okşayamaz, koklayamaz olmuştuk saçlarını.
“Hasan’ım, anan gurban olsun sana.
Yıllardır göremedim, kara gözlerine doyamadım daha Hasan’ım…”

Yıllar beklemedi beni,
Biraz olsun yavaşlamadan, hızını bir an olsun kesmeden,
Koşar adım yol aldı.
En sonunda beni, iki göz bir odanın, soğuk soba başına koyuverdi.
Artık herşey düşlerimde kaldı;
Oğlum Hasan, beyim Mehmet…
Kendime yapıyorum artık,
Yumurtalı makarnayla, bol naneli şehriye çorbasını.
ޞimdi aklıma geldi;
Çok olmuştu pişirmek için ocağa koyalı…

Gülşehir – Mayıs 2004



İzlenme: 23 Görüntüleme
Puan:
1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars (No Ratings Yet)
Loading...
Ekleyen: admin

Yorumlar

Yorum Yaz